KADINLAR KADINLAR İÇİN - UGANDA YOLCULUĞU

Posted on at

This post is also available in:

Bu blog Elifnaz Koksal tarafından Türkçe'ye çevrilmiştir, yazarı Lillian Rodriguez'dir.

Geçen sene bana kadınları güçlendirme konusunda bir iki şey öğretebilecek olan Erin Wright ile röportaj yaptım. Kendisi Kanadalı ve Uganda’ya bir hastanede hemşire olarak çalışmak için gitmiş. Uganda’da HIV’li kadınlarla olan çalışması kadınlar için kadınlar teriminin en güzel örneklerden biri. Bana başka kültürlerden gelen ve daha başka türlü sorunları olan kadınları nasıl güçlendirebilmeyi sorgulattı. Anlamadığınız kadınları güçlendirebilir misiniz? Kültürel farkları nasıl anlayabilirsiniz ve bunlar içinde nasıl değişiklik yaratabilirsiniz? Konuşmamız bir blog için fazla uzun, o yüzden ilk kısmı bu blogda sizinle paylaşacağım. 

Uganda’ya gidip bir hastanede çalışmaya nasıl karar verdiniz?

Küçüklüğümden beri, 4 yaşımdan beri, Afrika’ya gitmek isterdim. Annem beni deli zannederdi. İnsanlara yardım etmekten çok, genel olarak o yere aşık olmuştum, ve aynı zamanda müziğine de. Kendine has bir gizemi var, ve güzelliği de burada. Neredeyse trajik bir güzellik. Çok çiğ bir yer, ve bu yüzden size kendiniz hakkında her yerden daha çok şey gösterir. Derler ki, bir kere gidip sevdiniz mi, hayatınız boyunca hep giderseniz. 

 Çiğ dediğiniz zaman, neyi kastediyorsunuz?

Sizi çıplak bir şekilde size gösterecek güce sahip. Neleri kaldırıp, neleri kaldıramayacağınızı gösterir. Size önemli gelen olayların ne olduğunu. Her zaman İnternetiniz olmuyor, ve buradaki lüksünüz orada yok, bu yüzden neyle yetinebileceğiniz gerçeğiyle baş başasınız. Bu çok çiğ ve dürüst. Hem fiziksel hem de duygusal olarak sizi baştan aşağı soyuyor. Birlikte olduğunuz insanlar da sizin bu yolculuğunuza şahit oluyor, bu yüzden bazen zor olabiliyor. 

Beklentileriniz nelerdi? Gerçekçi miydi, yoksa orada yaşadıklarınızdan çok daha farklı mıydı?

Geçmişte çok seyahat etmiş olmanın verdiği tecrübe yüzünden, neredeyse sıfır beklenti ile gittim. Düşündüm ki, bakalım neler olacak. Zor olacağını biliyordum, muhtemelen kaldırabileceğimin fazlasını benden isteyeceklerdi, bu yüzden kendime sınırlar koymayı düşündüm. Ve bunlar oraya vardığımda değişti, fakat hep kendime kırmayacağım kurallar ve sınırlar koymaya çalıştım. Sırf hastanede çalışıyorum diye doktor olmadığım gerçeğini, ve bu yüzden de insanların hayatlarını riske atacak şeyler yapmamayı öğrendim. Çoğu insan, "Orası Afrika, oradaki insanların hayatları buradakilerle aynı değerde değil" der. Ve etik açıdan buna önem vermelisiniz, ve dikkat etmelisiniz. 

Blogunuzda basit bir kuraldan bahsediyorsunuz, elinize kan bulaşğında yıkamaktan. Ve bu kuralı kırmamanın ne kadar zor olduğunu, çünkü sabun yokmuş.

Evet, sabun yoktu, su yoktu, ve bazen eldiven bile yoktu. Annemin verdiği kutuyu bitirmiştim, ve diğer öğrencilerin kendi eldivenlerimi kullanmalarına izin veriyordum, çünkü hastalara eldivensiz bakmamalarını istiyordum. Ve bu yüzden onlarla paylaştım, ve anında bitmeye başladı ve hastanede daha fazla eldiven yoktu. 

Bu kurallara sahip olmanız iyi bir şey, fakat hep uyamamanız sinir bozucu olmuştur.

Evet öyleydi, ve hayır diyebilirdim. Fakat bunu yapıyorsunuz ve "hastayı bırakıp kendimle mi ilgileneyim?" diyorsunuz. Baya zor bir olay, ve o an o zona girdiğinizde hiçbir şey önemli olmuyor. Verdiğiniz kararlarla yaşamayı öğreniyorsunuz. 

Uganda’da tipik bir günü nasıl anlatırsınız?

Uganda’da tipik bir gün- sabah erkenden kalkarım 6:30/ 7 gibi. Kendimi yataktan çıkarmaya çalışırım, çok çok sıcak olur, hele bütün akşam uyurken çok terlersiniz. Aslında küçük bir televizyonları vardı, eğer elektrikler çalışıyorsa o gün haberleri izleme şansımız vardı, Al Jazeera haber kanalından. Bazen once duş alırdık, fakat bu çoğu zaman kimin ilk duş almak istediğine bağlıydı. Duş dediysem de, dışarıya bir kova alıp kendinizi yıkamaya çalışırsınız. Saçınızı yıkamaya çalışırsınız. Bunda deneyerek çok iyileşebilirsiniz. Önlüklerimi takıp, elime kalem alırdım. Ben bir kenardan giderim, diğer gönüllüler de diğer taraftan. Hastaneye yürürdüm, ve yolda bir sürü çocuğa rastlardım. Bana doğru koşup, "Mzungu, Mzungu" derlerdi, Lusoga dilinde beyaz insan anlamına gelir. Bazıları da elimi tutardı. 

Çok sevdiğim birkaç kız vardı, kendi dillerini bana biraz öğretmeye çalışırlardı. Bunu komik bulurlardı. Sanırım benim dillerini öğrenmem isterlerdi, ve buna yatkınlığımı gördükleri anda çok sevindiler. Gülerek, "Lusoga öğreniyor" derlerdi. Benim orada o kadar uzun kalacağımı bilmiyorlardı. Hastaneye her gelişimde bana  "Sen hala buradasın! Çoğu insan gitmişti bile" derlerdi. 

Çoğu sabahlar güzel ve kolaydı, doğum öncesi kliniğine girerdim ve hazırlanırdım. Hızlıca çok sıcak olmaya başlardı, özellikle önlüğün içinde,bu ısınışı hızlıca hissederdin. Oturup hastalara bakmaya başlardım. Bazen 60 kadın, gününe gore de bazen 30 kadın olurdu. Çok doluydu, küçükcene bir odaydı, ve çoğu zaman bankların üzerine otururlardı. Herşeyi elle yapmak uzun bir prosesti. Ya kan tansiyonlarını ölçerdim, kilolarını tartardım, isimlerini yazardım, ya da öğrendiğim kadarıyla onların dilinden konuşmayı denerdim. "İsmin nedir? Kaç yaşındasın?" Bebeklerinin ilk bebekleri olup olmadığını yazardık, ya da ikinci, üçüncü, ve hamileliklerinde ne kadar zamanda olduklarını. Bunlar bana öğretilen birkaç şeylerdi. Kadınlara eğitici konuşmalar verirlerdi, ve kimin HIV testine tabi tutulduğunu öğrenirlerdi. 

Eryn Wright’la Uganda hakkındaki konuşmamın bu sadece ilk kısmı.

Röportajın ikinci kısmı için burayı tıklayın.

Bloglarımın devamını görmek için burayı tıklayın: - Lillian Rodriguez 



About the author

ElifnazKoksal

Born in Istanbul, Turkey, Elifnaz is a student at the University of Southern California's Annenberg School for Communication & Journalism and School of Cinematic Arts.

Subscribe 0
160